Gaibin Mirasçılığı
- Paksoy
- 1 Ara 2021
- 9 dakikada okunur
Gaipliğin en önemli sonuçlarından biri miras hukuku bakımından doğmaktadır. Bu konunun gaibin mirasbırakan ve mirasçı olduğu senaryolar açısından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
Gerçek kişilerde kişilik doğumla başlar ve ölümle son bulur. Kişinin haklara ve borçlara ehil olabilme durumu da ancak yaşıyor olmakla mümkündür. Hukukumuzda bu durumun istisnası gaipliktir. Gaiplik durumunda kişinin yaşadığından yahut öldüğünden emin olunamadığından, bazı şartların oluşması halinde, durumdan yararı olacak ilgililer veya hazine tarafından yapılacak talep ile mahkemece kişinin gaipliğine karar verilebilir.
Gaiplik kararı
Madde 32-
Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
Yetkili mahkeme, kişinin Türkiye'deki son yerleşim yeri; eğer Türkiye'de hiç yerleşmemişse nüfus sicilinde kayıtlı olduğu yer; böyle bir kayıt da yoksa anasının veya babasının kayıtlı bulunduğu yer mahkemesidir.
Madde 32’den hareketle, bir kimse hakkında gaiplik kararı alınabilmesi için kişinin ölüm tehlikesi içinde kaybolması veya kendisinden uzun zamandır haber alınamaması sonucunda ölümü hakkında kuvvetli olasılık bulunması gereklidir. Bu kararın sonucunda kişi ölmüş varsayılır ve bu karar tıpkı kişinin ölümünde olacağı gibi sonuç doğurur.
GAİBİN MİRASBIRAKAN OLMASI – GAİBİN MİRASI
Gaiplik kararı
Madde 32-
Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
TMK Madde 32’ye göre alınan gaiplik kararı, kişi ölmüş gibi sonuç doğurur ve kişilik sona erer. Bu durumda gaibin mirası da tıpkı o ölmüş gibi, aynı usulle açılacaktır.
Madde 35-
İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır.
Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur.
Yukarıdaki hükümden de anlaşıldığı üzere, ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılacağından mirasın kişi ölmüş gibi açılması hukuka uygun olacaktır. 2. Fıkraya bakıldığında ise, mirasın, ölüm tehlikesi içinde kaybolma durumunda kaybolmanın gerçekleştiği; uzun zamandır haber alınamamada ise son haberin alındığı tarihte açılabileceği ve mirasçıların haklarının doğacağı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda gaiplik kararının Miras Hukuku açısından geçmişe etkili bir karar olduğu söylenebilir.
Bu incelemelerden sonra karşımıza mirasçıların kimler olduğunun ve terekesinin gaiplik kararının verildiği tarihteki duruma göre mi yoksa fıkra 2’de belirtilen durumların gerçekleştiği zamana göre mi belirleneceği sorunu çıkmaktadır. Acaba gaiplik halinde miras hangi anda açılmış ve hangi anda mirasçılara geçmiş sayılacaktır?
Bu belirlemeler fıkra 2’de belirtilen durumların gerçekleştiği zamana göre yapılacaktır. Yani mirasçı olabilmek için aranan şartların (ehliyet, sağ olmak, yoksun olmamak) mirasbırakandan son haber alınan tarihte var olması yeterlidir. Aynı sebepten hareketle, miras, gaipten son haber alınan tarihte mirasçılara geçmiş sayılacaktır.
Örneğin Bay A’nın yüksek ölüm tehlikesi içinde kaybolduğu ve eşinin bu olaydan 1 yıl sonra vefat ettiği, gaiplik kararının da eş vefat ettikten 1 ay sonra alındığı varsayımında, eş mirasçı sayılacak ve hayatta olmadığından kendi terekesine intikal eden malvarlığı başkasından olma çocuğuna geçebilecektir.
Örnek 2(1): 1974 yılında Hindistan’a kaplan avına giden bir kişiden son olarak 20 Ağustos 1976 tarihinde haber alınmıştır. Bu tarihte mirasbırakanın iki oğlu (A ve B) vardır, onun gaipliği hakkındaki mahkeme kararı ise 8 Haziran 1986 günü alınmıştır. Bu iki tarih arasında B ölmüş ve iki çocuk (C ve D) bırakmıştır. Bu olayda, gaibin mirası A, C ve D’ye geçer. Burada C ve D gaibin mirasçısı değildirler fakat B’nin mirasçısıdırlar.
Dikkate alınması gereken bir diğer durum da hakkında gaiplik kararı verilen kişinin ölüm tarihinin daha sonradan tespit edilmesi durumudur. Eğer ölüm tarihi gaiplik kararı verildikten sonra tespit edilirse, mirasın açılması tarihi, son haber alma tarihi yerine öldüğü gün esas alınır.
Peki bu durumda C ve D kendilerine kalan mirası reddetmek isterlerse hangi hükme dayanacaklardır?
Ret hakkının geçmesi
Madde 608-
Mirası reddetmeden ölen mirasçının ret hakkı kendi mirasçılarına geçer. Bu mirasçılar için ret süresi, kendilerinin mirasbırakanına mirasın geçtiğini öğrendikleri tarihten başlar. Ancak bu süre, kendilerinin mirasbırakanından geçen mirasın reddi için mirasçıya tanınan süre dolmadıkça sona ermez.
Ret sonucunda miras daha önce mirasçı olmayanlara geçerse; bunlar için ret süresi, önceki mirasçılar tarafından mirasın reddedildiğini öğrendikleri tarihten işlemeye başlar.
Bu husus Medeni Kanun’un 608. Maddesinde düzenlenmiştir. C ve D kendilerine gaipten kalan mirası ancak bu hükmün sınırlarında reddedebileceklerdir.
Gaibin mirası
Güvence karşılığı teslim
Madde 584-
Hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimsenin mirasçıları veya mirasında hak sahibi olan kişiler, tereke malları kendilerine teslim edilmeden önce bu malları ileride ortaya çıkabilecek üstün hak sahiplerine veya gaibin kendisine geri vereceklerine ilişkin güvence göstermek zorundadırlar.
Bu güvence, ölüm tehlikesi içinde kaybolma durumunda beş yıl, uzun zamandan beri haber alınamama durumunda onbeş yıl ve her hâlde en çok gaibin yüz yaşına varmasına kadar geçecek süre için gösterilir.
Beş yıl, tereke mallarının tesliminden; onbeş yıl, son haber tarihinden başlayarak hesaplanır.
Gaiplik, gerçek bir ölüm olmadığından ve kişinin ortaya çıkabilme ihtimali bulunduğundan Madde 584 gaip lehine bu şekilde bir düzenleme getirmiştir. Neticede kanunumuzca gaiplik ve ölüm birbirine benzetilmiş olsa da ikisi arasında önemli bir fark vardır, gaibin geri dönebilmesi ihtimali.
Beş yıllık teminat, mirasçının mirasa zilyet olduğu günden; on beş yıllık teminat gaipten son haber alınan günden itibaren başlar. Ancak bu teminat süresi dolmadan gaip 100 yaşına girerse teminat ortadan kalkacaktır. Bunun yanında eğer mirasçı devlet ise teminat verme yükümlülüğü olmayacaktır. Son olarak gaibin öldüğünün kesin olarak ispatlanması da teminatı ortadan kaldıracaktır.
Yapılacak bu teminatın türü ve miktarı hakim tarafından belirlenir. Teminat kefalet, rehin veya üçüncü kişinin fiilini taahhüt şeklinde yapılabilir. Bu teminatlar az önce de değindiğimiz gibi hem gaibin hem de daha sonradan ortaya çıkabilecek mirasçıların haklarının korunması için gereklidir. Bu sebep dolayısıyla teminatın miktarı ve niteliği, malların gaibe iadesini mümkün kılacak derecede olmalıdır.
Örneğin iyi niyetli mirasçılar gaibin hayatta olduğunu veya başka bir mirasçısının olduğunu bilmiyorlarsa, bilecek durumlarda değillerse yahut bilmeleri gerekmiyorsa aldıkları mirastan sadece ellerinde kalanı iade ile yükümlü olacaklardır, işte bu noktada gaip ve sonradan ortaya çıkan mirasçılar, isteyemedikleri miktarı gösterilmiş bulunan teminattan elde edeceklerdir.
İkinci bir durumda iyi niyetli olmayan mirasçıların elden çıkardıkları miktarı tazmin etmeleri bekleneceğinden, ellerinde tazmine yeterli mal bulunmuyorsa da teminat koruması işe yarayacaktır. Teminat süresi dolduktan sonra ortaya çıkan gaip veya mirasçıların, mal talebinde bulunma hakları düşmez, yalnızca teminattan istifade edememeleri sonucu doğar.
Geri verme
Madde 585-
Gaip ortaya çıkarsa veya üstün hak sahibi olduklarını ileri sürenler bu sıfatlarını ispat ederlerse, tereke mallarını teslim almış olanlar, aldıkları malları zilyetlik kuralları uyarınca geri vermekle yükümlüdürler.
İyiniyetli olanların üstün hak sahiplerine geri verme yükümlülükleri, miras sebebiyle istihkak davasına ilişkin zamanaşımı süresine tâbidir.
Gaibin ortaya çıkması durumunda mirasçıların tereke mallarını zilyetlik kuralları uyarınca geri vereceği belirtilmişse de bu terekede yer alan ayni haklar (taşınır-taşınmaz mallar üzerindeki haklar) bakımından söz konusudur.(2) Terekede bulunan alacak hakları gibi haklar ise gaip tarafından ancak, ölmediği için bu hakları zaten kaybetmemiş olduğu ve bunun sonucunda mirasçılara intikalinin mümkün olmadığı gerekçesiyle ileri sürülebilecektir. Ancak mirasçı iyi niyetliyse ve kazandırıcı zamanaşımı süresi dolduysa mirasçının bu hakları da elde etmiş olduğu hususu atlanmamalıdır.
Üstün hak sahibi mirasçılar, bu haklarını açacakları miras sebebiyle istihkak davası yoluyla talep edeceklerdir. Şayet mirasçı iyi niyetliyse MK 585/2 uyarınca miras sebebiyle istihkak davası için zamanaşımı süresi burada da uygulanacaktır. (3)
Şayet mirasçılar iyi niyetli değillerse, miras sebebiyle istihkak davasının kötü niyetli zilyetlere tanıdığı 20 yıllık süre geçersiz sayılacak ve üstün hak sahibi mirasçılar bu haklarını sınırsız süreyle ileri sürebilecektir.
MİRASÇILARIN GAİPLİĞİ
Mirasçının gaipliği iki şekilde meydana gelebilir:
1) Mirasçılar arasında, sağ olup olmadığı bilinmemekle birlikte hakkında henüz gaiplik kararı alınmamış biri varsa,
2) Hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimseye miras kalmışsa.
Mirasçılar arasında, sağ olup olmadığı bilinmemekle birlikte hakkında henüz gaiplik kararı alınmamış biri varsa bu kimsenin miras hissesi mahkeme tarafından resmen idare olunur. Miras hissesinin resmen idare olunması durumu, gaiplik kararı alınana kadar yahut kişi ortaya çıkana kadar devam eder. (Bu durum yalnızca kanuni ve atanmış mirasçılar için geçerlidir, vasiyet alacaklısının gaip olması bu hükümler çerçevesinde değerlendirilmemektedir.)
Gaibe düşen miras
Madde 586-
Ortada bulunmayan ve mirasın açıldığı anda sağ olup olmadığı ispat edilemeyen mirasçının miras payı resmen yönetilir.
Mirasın açıldığı anda ortada bulunmayanın sağ olmaması hâlinde onun miras payı kendilerine kalacak olanlar, gaipliğe ilişkin sürelere ve usule uyarak o kimsenin gaipliğine karar verilmesini ve miras payının kendilerine teslimini isteyebilirler.
Miras payının teslimi, gaipliğine karar verilen kimsenin mirasının mirasçılara teslimine ilişkin kurallara tâbidir.
Sağ olup olmadığı bilinmeyen kimse hakkında gaiplik hükümlerince gaiplik kararı verildiği takdirde, gaip mirasçının hissesi tıpkı ölmüş gibi sonuç doğurarak kendi mirasçılarına geçer.
Mirasçının gaipliği durumunda, ilk olarak mirasın açılma anının gaiplik kararının hüküm ifade ettiği tarihte, bahsi geçen mirasın ona kalmış olup olmaması değerlendirmesi yapılmalıdır. Açıklamak gerekirse, eğer mirasbırakan, mirasçısı olan gaip hakkında gaiplik kararının hüküm ifade ettiği tarihten önce (yüksek ölüm tehlikesi altında kaybolma veya son haber alınma tarihi) öldüyse, gaip kimse mirasçı sıfatı kazanacak ve gaiplik kararı sonucunda kendi payına düşen miras, kendi mirasçılarına geçecektir.
Ancak mirasbırakan, mirasçısı hakkında gaiplik kararının hüküm ifade ettiği andan sonra öldüyse, bu durumda gaiplik tıpkı ölüm gibi sonuç doğuracak ve hakkında gaiplik kararı alınmış olan kimse mirasçı sıfatı kazanamayacaktır.
Örnek: Arda’nın ablası Elif’in kızı Denef yüksek ölüm tehlikesi altında kaybolduktan sonra Elif ölmüştür. Denef’in eşi Ali hayattadır. Bu gibi bir durumda Arda, Denef hakkında TMK 586 uyarınca açacağı davada Denef hakkında gaiplik kararı aldırırsa, sanki Denef yaşamıyor gibi Elif’in mirasçısı olacaktır.
Diğer bir durumda, Elif öldükten sonra Denef yüksek ölüm tehlikesi altında kaybolursa ve hakkında gaiplik kararı alınırsa, Elif öldükten sonra onun mirasçısı sıfatını çoktan kazanmış olacağından, bu sıfatı kazandıktan sonra kaybolmuş olması ve hakkında gaiplik kararının alınmış olması onun bu sıfatını etkilemeyecek, tüm malvarlığı o ölmüş gibi mirasçısı olan eşi Ali’ye intikal edecektir. Arda’nın ise Elif’in mirası üzerinde bir talebi olamayacaktır.
İkinci olarak, hakkında gaiplik kararı alınmış kişiye miras kalması, gaipliğe ilişkin genel hükümlere tabii olacaktır. Bu kimse sanki mirasbırakandan önce ölmüş gibi miras paylaşımı yapılacaktır. Kısacası sonuçlar tıpkı az önce verdiğim örnekteki gibi, gaiplik kararı hüküm ifade ettikten sonra ölen mirasbırakanın mirasının durumu gibi olacaktır. Bu durumda diğer mirasçıların ayrıca gaiplik kararı almasına lüzum kalmayacaktır.
HAZİNENİN İSTEMİ ÜZERİNE GAİPLİK KARARI
Sağ olup olmadığı bilinmeyen bir kişi söz konusuysa ve bu kişi hakkında gaiplik davası açan bulunmuyorsa, ona düşen miras payının en az 10 yıl boyunca mahkeme tarafından idare edilmesi yahut 10 seneden az süredir idare ediliyor olmasına rağmen kişinin 100 yaşını doldurduğunun anlaşılması sonucunda, TMK Madde 588 gereğince, miras payı mahkeme tarafından yönetilen gaip kişi hakkında hazine gaiplik kararı talep etme görevi altındadır.
Hazinenin istemi
Madde 588-
Sağ olup olmadığı bilinmeyen bir kimsenin malvarlığı veya ona düşen miras payı on yıl resmen yönetilirse ya da malvarlığı böyle yönetilenin yüz yaşını dolduracağı süre geçerse, Hazinenin istemi üzerine o kimsenin gaipliğine karar verilir.
Gaiplik kararı verilebilmesi için gerekli ilân süresinde hiçbir hak sahibi ortaya çıkmazsa, aksine hüküm bulunmadıkça, gaibin mirası Devlete geçer.
Devlet, gaibe veya üstün hak sahiplerine karşı, aynen gaibin mirasını teslim alanlar gibi geri vermekle yükümlüdür.
2. fıkradan anlaşıldığı üzere ilan verme yükümlülüğü devam etmektedir. İlan süresi olarak belirlenmiş 6 aylık süre içinde gaip veya yasal mirasçılarından birinin ortaya çıkması, malların hazineye intikalini engeller. Gaipliğe karar verilebilmesi için geçmesi gereken süre içerisinde hiçbir hak sahibi çıkmazsa, gaibin malları hazineye geçer ancak böyle bir durumda sağ olan gaip ortaya çıkarsa, hazine kendisinde olan malları gaibe iade etmek zorundadır. Gaibin mirasbırakan olması durumundakiyle paralel olarak, hazine teminat göstermek yükümlülüğünde değildir.
EMSAL YARGITAY KARARI
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 22.03.2002 Tarih, 2678-4148
Davacı, annesi Münire’nin 18.10.1987’de öldüğünü çocukları Hacer, Nebiha ve Fahrettin’in kaldığını, ancak Bolu Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 1998/426 esas sayılı davası sonunda Fahrettin’in gaipliğine karar verildiğini ileri sürüp daha önce verilen 1994/303-327 sayılı veraset belgesinin iptali ile yeniden veraset belgesi verilmesini istemiştir.
Mahkemece 743 sayılı kanunun 526-530. Maddeleri dayanak gösterilerek istek reddedilmiştir.
743 sayılı kanunun 34., 4721 sayılı kanunun 35. Maddesi “…mahkeme gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır. Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur.” Kuralını içermektedir. Başka bir anlatımla gaiplik kararı geçmişe etkili sonuç doğurur. Bu sonuca göre mirasçıları belirlemek gerekir. Diğer yandan 743 sayılı kanunun 517, 4721 sayılı kanunun 575. Maddeleri uyarınca “miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır.” Mirasa ehil olanlar bu hakkı kendiliğinden iktisap ederler. Veraset belgesi murisle mirasçı olabilecek kişilerin bu bağlarını ve miras paylarını gösteren bir karardır.
Tarafların murisi Münire Öztuncay 18.10.1987’de ölmüştür. Çocuklarından Fahrettin’in 15-20 yıldan beri haber alınmaması sebebiyle gaipliğine dair 12.07.2000 günlü 426-264 sayılı Bolu Asliye 2. Hukuk Mahkemesi kararı kesinleşmiştir. 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 528. Maddesi uyarınca “Mirasın açıldığı gün hayat ve mematı ispat edilmeyen gaip mirasçının hissesi mahkeme tarafından resmen idare ettirilir. Bu durum mirasçının sağ olarak ortaya çıkmasına veya bunun hakkında gaiplik kararı alınmasına kadar devam eder. “Bir kimsenin gaipliğine hükmedilmiş ise mirasçısı kendilerine müreccah olan hak sahiplerine iade edeceklerine dair teminat göstermeye mecbur” (743 S.K.526) olarak tereke malına vaziyet edebilir, gaip mirasçı hakkında gaiplik kararı alınmazsa resmi idare Türk Kanunu Medenisinin 530. Maddesi uyarınca hazinenin müracaatına kadar devam eder. O halde hazinenin müracaatı üzerine gaipliğe ve tereke malının hazineye intikaline karar verilir.
Teminat alma ve resmen idareye son verme ve bu konunun şartlarını değerlendirme görevi aynı kanunun 531 ve müteakip maddeleri uyarınca ihtiyadi tedbirleri alan hâkime aittir.
Şu halde veraset belgesi verilmesine dair bu davaya bakan hakimin görevi, muris Münire’nin füruundan Fahrettin’in en az on beş yıldır gaip olduğunun Bolu Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 12.07.2000 günlü 426-264 sayılı ilamı ile tespit etmiş olduğuna, tereke mallarının teslimi sırasında 743 satılı kanunun 526. Maddesi hükümlerinin gözetilmesi gerektiğine işaretle mirasçıları ve payları belirlemekten ibarettir. Bu yöne ve davanın özelliğine uymayan gerekçelerle davanın reddi doğru görüşmemiştir.
KAYNAKÇA
Zahit İmre/ Hasan Erman, Miras Hukuku, Eylül 2017
Mustafa Dural/ Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV, Kasım 2017
Ömer Uğur Gençcan, Miras Hukuku, Ekim 2016
İsmail Özmen, Miras Hukuku Davaları, 2006
M.Kemal Oğuzman, Kişiler Hukuku, Kasım 2016
Mehmet Ayan, Miras Hukuku, Ekim 2016