top of page

Doktorun Suçu Bildirmemesi Suçu-3

  • Paksoy
  • 21 Kas 2024
  • 2 dakikada okunur

SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ İLE SUÇUN BİLDİRİLMESİ YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN YARIŞMASI


Mesleğin mahiyeti ve bu mahiyet dolayısıyla erişilebilecek özel hayata ilişkin bilgilerin geniş ölçeği dolayısıyla, kanun koyucu tarafından kişilerin sağlık hizmetlerine erişimlerinin gizlilik ve güvenlik kapsamında yürütülebilmesi, hastaların ve danışanların tıbbi teşhis, tedavi ile müdahaleler sırasında ve sonrasında korunabilmeleri gibi amaçlarla hekimlere sır saklama yükümlülüğü getirilmiştir. Hipokrat zamanından beri teamülen uygulanan bu yükümlülük, birçok ayrı düzenleme eliyle hekimin mesleğin icrası sırasında edinebileceği özel hayata ilişkin her türlü bilginin yasal zeminde de korunabilmesini sağlamaktadır. Öyle ki, Hipokrat Yemini’nde, “Tedavi sırasında ya da hatta tedavi dışında, insanların yaşamlarına ilişkin, dışarıya yayılmaması gereken şeyler görür ya da işitirsem, bunları kendime saklayacağım ve sözünü etmeyi ayıp sayacağım.” cümlesi yer almaktadır. Yasal zemindeki düzenlemelerin yanısıra, hekimin mesleğinin icrası sırasında edindiği mesleki sır kabul edilen bilgilerin saklanması, etik ve ahlaki bir yükümlülük olarak da kabul edilmelidir.


Özel hayatın gizliliği Anayasal bir hak olarak korunmakta ve 20. Madde ile şu şekilde açıklanmaktadır: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” Bu genel nitelikli düzenlemenin yanısıra, hekimin sır saklama yükümlülüğü, çeşitli özel nitelikli düzenlemelerde de görülmektedir. Örneğin Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 4. Maddesinde: “Tabip ve diş tabibi, meslek ve sanatının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemez. Tıbbi toplantılarda takdim edilen veya yayınlarda bahis konusu olan vakalarda, hastanın hüviyeti açıklanamaz.” denilmekte; yine benzer şekilde, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 20., 21. ve 23. Maddelerinde, Biyotıp Sözleşmesi ve Hekimlik Meslek Etik Kuralları’nda da benzer düzenlemeler ile karşılaşılmaktadır.


Sır saklama yükümlülüğünün kapsamının anlaşılabilmesi için ‘Mesleki Sır’ kavramının açıklanması yerinde olacaktır. Mesleki sır, meslek mensubu kimsenin mesleğini yerine getirirken edindiği ve 3. kişiler tarafından bilinmeyen her türlü bilgiyi ifade eder. Başka bir deyişle, mesleki faaliyetin icrası ile edinilen bilgi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Mesleki faaliyet sırasında edinilmeyen bilgiler mesleki sır kapsamında değerlendirilmeyecektir.


Hekimlerin, görevlerinin icrası sırasında suç işlenildiği veya işlenileceği izlemi veren durumları bildirme yükümlülüğü ile mesleki faaliyetleri sebebiyle öğrendikleri sır niteliğindeki bilgileri saklama yükümlülüğü zaman zaman çatışmaktadır. Bu gibi durumlarda kanun koyucu, suçun bildirilmesini kamu menfaatinden kaynaklandığı gerekçesiyle sır saklamaya yükümlülüğünden, dolayısıyla Anayasa’nın 20. maddesinde korunan özel hayatın gizliliğinden önde tutmaktadır. Kamu yararı, dayanağını Anayasa’dan alan bir kavram olmasının yanı sıra nelerin bu kavrama dahil edilebileceğinin yorumlanması yargı merciilerinin inisiyatifine bırakılmıştır. Belirtmek gerekir ki, kamu menfaati kavramının sınırlarının yeterli belirginlikte olmaması, adalet sisteminde yaşanabilecek her türlü aksaklığın bu kavram altına saklanmış başkaca anayasal hak ihlalleri anlamına gelebileceği endişesini doğurmaktadır.

bottom of page