Türkiye'nin İkinci Yapay Zeka Kanun Teklifi
- Paksoy
- 20 Kas
- 5 dakikada okunur
Türkiye'deki Yapay Zekaya İlişkin Kanun Teklifi Süreçleri
05.10.2024 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Meclis Araştırma Komisyonu Kararı ile yapay zekânın regüle edilmesine yönelik adımların tespiti, risklerin belirlenmesi ve Türkiye'deki yapay zekaya ilişkin kanuni altyapının oluşturulması amacıyla bir ön çalışma yapılmasına karar verilmişti. Bu gelişmenin akabinde Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından sunulan ilk yapay zeka kanunu teklifinin ardından 07.11.2025 tarihinde Kırıkkale Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Av. Halil Öztürk Meclis’e bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir Kanun teklifi sunmuştur.
Teklif, yeknesak bir çatı kanun oluşturmamakta, farklı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören dağınık bir düzenleme tekniği benimsemektedir. Bu yönüyle teklif, yapay zekâya ilişkin temel ilkeler yerine münferit alanlara müdahale eden parça parça bir yaklaşım ortaya koymuştur.
5651 sayılı Kanun’a Yapay Zekâ Tanımı Eklenmesi
Önerilen düzenleme ile 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a yapay zekâ sisteminin tanımının eklenmesi planlanmaktadır. Teklifin tanımına göre, “Yapay zekâ sistemi: İnsan müdahalesi olmaksızın veya sınırlı insan müdahalesiyle veri işleyerek belirli görevleri yerine getiren; makine öğrenmesi, derin öğrenme, yapay sinir ağları, algoritmalar veya benzeri teknolojik yöntemlerle özerk veya yarı özerk biçimde çıktı üreten, karar veren, tavsiye sunan ya da hareket eden her türlü yazılım, model, algoritma ve programlama bütününü ifade eder.”
Ne var ki teklif edilen tanımın bu şekliyle oldukça geniş bir kapsam yarattığı görülmektedir. İstatistiksel modellerin, kural tabanlı sistemlerin veya adaptif niteliğe sahip olmayan yazılımların dahi tanımın içine girmesine yol açabilecek ölçüde esnek bir ifadeye yer verilmiştir.
Bu noktada şu hususu özellikle vurgulamak gerekir: Her yazılım veya algoritma yapay zeka olarak tanımlanamaz. İstatistiksel modeller, kural-tabanlı karar mekanizmalar, basit yazılımlar yapay zeka niteliğinde değildir. Yapay zekanın ayırt edici özelliği adaptif öğrenme kapasitesidir. Oysa yapay zekânın ayırt edici niteliğini teşkil eden “adaptif öğrenme kapasitesi” tanımda zorunlu unsur olarak ortaya konulmamıştır. Yapay zekanın adaptif öğrenme kapasitesi, tanımın özerk veya yarı özerk biçimde çıktı üretme, karar verme ve tavsiye sunması ile tanımlanmak istenmiştir. Fakat tanımın insan müdahalesine de izin verdiği dikkate alındığında yapay zekanın adaptif öğrenme kapasitesini gereği gibi vurguladığı söylenemeyecektir. Tanım insan müdahalesi ile yarı özerk çıktı üreten, karar veren ve tavsiye sunan basit yazılımları da içine almaktadır. Bu durum, basit otomasyon mekanizmalarının bile yapay zekâ olarak nitelendirilmesine yol açabilecek bir belirsizlik yaratmaktadır. Teklif metni bu yönüyle eleştirilmelidir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylık sürecinin hukuken devam ettiği dikkate alındığında, tanımın AB Yapay Zekâ Tüzüğü ile uyumlu olmaması ayrıca eleştirilmelidir. Avrupa Birliği Yapay Zeka Tüzüğü madde 3 (1)’e göre “Yapay zekâ sistemi”, farklı düzeylerde özerklikle çalışmak üzere tasarlanmış ve devreye alındıktan sonra uyum sağlama (adaptasyon) yeteneği gösterebilen, açık veya örtük amaçlar doğrultusunda aldığı girdilerden yola çıkarak tahminler, içerikler, tavsiyeler veya fiziksel ya da sanal ortamları etkileyebilecek kararlar gibi çıktılar üretmeyi öğrenen makine tabanlı bir sistemi ifade eder.”
TCK’da Yapılması Öngörülen Değişiklik
Teklifin ikinci önemli unsuru, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” suçunu düzenleyen 125. maddesine eklenmesi planlanan altıncı fıkradır. Eklenmek istenen fıkranın hakaret suçu ile bağlantısı olmaması nedeni ile bu tercihin nedeni anlaşılamamıştır.
Hakaret suçunu düzenleyen maddeye eklenmek istenen ibare şu şekildedir:
“(6) Yapay zekâ sistemlerini bu kanun uyarınca suç sayılan bir fiile yönlendiren kullanıcı, bu suçun faili sayılır ve buna göre cezalandırılır. Sistemin tasarımı veya eğitimi ile bu suçların işlenmesine imkân sağlayan geliştirici bakımından verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Teklif edilen düzenleme kanun sistematiği açısından problemlidir. Zira hakaret suçu ile doğrudan ilgisi bulunmayan bir hükmün TCK m. 125’e eklenmesi kanun sistematiğine aykırıdır. Böyle bir hükmün bilişim suçlarına veya en azından genel hükümlere eklenmesi beklenirken hakaret maddesine yerleştirilmesinin gerekçesi açıklanmamıştır.
Düzenlemenin içeriği bakımından da önemli belirsizlikler bulunmaktadır. “Yönlendirme” kavramının kapsamı açık değildir. Yapay zekâya prompt verilmesi, veri sağlanması, modelin ince ayara tabi tutulması veya sistemin manipülasyonu arasında nasıl bir ayrım yapılacağı belirlenmemiştir. Ayrıca suçun manevi unsuru da tanımsız bırakılmıştır. Kullanıcı yalnızca kast hâlinde mi sorumlu tutulacaktır? Taksirli sorumluluk mümkün müdür? Yapay zekânın halüsinasyon sonucu suç teşkil eden bir çıktı üretmesi hâlinde sorumluluğun nasıl belirleneceği belirsizdir.
Maddenin ikinci kısmı özellikle tehlikelidir. Sistemin tasarımı veya eğitimi ile bu suçların işlenmesine imkân sağlayan geliştirici bakımından verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiştir. Bu sistemlerin suç amaçlı kullanılabilmesine “imkân sağlama” kavramı, teknik gerçeklikten uzak, aşırı geniş ve öngörülemez bir sorumluluk alanı yaratmaktadır. Çünkü birçok yapay zekâ modelinin tasarımı ve eğitimi bu sistemlerin suç amaçlı kullanılmasına engel olabilecek nitelikte değildir. Yapay zekâ sistemi sağlayıcıları, sundukları hizmetin suç amaçlı kullanılamayacağını hükme bağlamaktadır. Ama bu hükmün sözleşmede yer alması, sistemin suç amaçlı kullanılmasına imkân sağlanmadığı anlamına gelmemektedir. Bu noktada maddenin suç işleme kastı ile yapay zeka sistemi geliştirilmesini, genel kullanım amaçlı yapay zeka sistemlerinin suçta kullanılmasını birbirinden ayırması ve geliştiricinin sorumluluğunu buna göre düzenlemesi gerekmektedir.
İdari ve Cezai Yaptırımlar
Teklif, deepfake içeriklerin “Yapay Zekâ Tarafından Üretilmiştir” etiketiyle yayınlanmaması hâlinde idari para cezaları ve erişim engeli getirilmesini öngörmektedir. Ayrıca, kullanıcı ve geliştirici için TCK kapsamında ceza sorumluluğu söz konusudur.
AB Tüzüğü tarafında ise düzenleme daha çok önleyici ve uyumluluk odaklıdır. İhlaller için ağır para cezaları (örneğin yüksek-risk sistemlerinde yükümlülük ihlali hâlinde) öngörülmektedir, ancak sistemin piyasadan çekilmesi, uyum gereksinimleri ve denetim yükümlülükleri gibi mekanizmalar da güçlüdür.
Diğer Değerlendirmeler
Teklifin önemli bir kısmı cezai ve idari tedbirlere odaklanmış, ancak teknik denetim, yaşam döngüsü risk yönetimi, belgelendirme ve gözetim yükümlülükleri bakımından AB standartlarından geride kalmaktadır. Bu, yapay zekâ sistemlerinin karmaşıklığı ve öngörülemeyen çıktıları göz önüne alındığında yetersiz bir yaklaşım olabilir.
Öte yandan Teklifte şeffaflık ve teknik denetime dair yükümlülükler sınırlı kalmıştır. Oysa AB modelinde sistem işleyişi, performans sınırları ve riskler hakkında bilgi sağlama zorunluluğu, hem denetim hem kullanıcı güveni açısından merkezdedir.
Sonuç
Teklifin mevcut hâli, Türkiye’de yapay zekâ alanında hukuki zeminin oluşturulması bakımından bir adım olsa da, düzenleme tekniği ve içerik bakımından önemli eksiklikler içermektedir. Yapay zekâya ilişkin kavramların tanımsal çerçevesi yeterince açık çizilmemiş; ceza sorumluluğuna ilişkin hükümler öngörülebilirlikten uzak bırakılmış; sistematik bütünlük gözetilmeden farklı kanunlara dağınık müdahaleler yapılmıştır. Bu durum, hem uygulamada belirsizlik yaratacak hem de hukuk güvenliğini zedeleyecektir.
Türkiye’nin yapay zekâ alanında sağlıklı bir hukuki mimari kurabilmesi için dağınık değişikliklerden ziyade kapsamlı bir çerçeve kanuna ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu çerçeve kanun, yapay zekânın tanımından sınıflandırılmasına, sağlayıcı ve kullanıcı yükümlülüklerinden temel hakların korunmasına kadar tüm alanları bütünlük içinde düzenlemelidir. Böyle bir yaklaşım, hem teknik gelişmelerin doğası gereği ihtiyaç duyulan esnekliği sağlayacak hem de hukuki öngörülebilirliği artıracaktır.
Ayrıca Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylık sürecinin fiili durumdan bağımsız olarak hukuken sürdüğü göz önüne alındığında, yapılacak düzenlemelerin AB Yapay Zekâ Tüzüğü ile uyumlu olması gerektiği açıktır. AB Tüzüğü açık, ayrıntılı ve risk-temelli bir mimari ortaya koymakta, her kategori için spesifik hukuki yükümlülükler öngörmektedir. Türk hukukunda da benzer bir sistematiğin benimsenmesi, hem teknolojik uyumluluk hem de ekonomik rekabet açısından önem taşımaktadır. Uyumlu bir düzenleme, Türkiye’de geliştirilen veya kullanılan yapay zekâ sistemlerinin Avrupa pazarına sorunsuz erişimini sağlayacak, uyum yükünü hafifletecektir.
Sonuç olarak, mevcut Teklif ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması yapay zekâya ilişkin hukuki ihtiyaçları karşılamakta yeterli değildir. Türkiye’nin uluslararası standartlarla uyumlu, teknik gerçeklikle örtüşen, kapsamlı ve sistematik bir çerçeve yasa hazırlaması zorunlu görünmektedir.

.png)


