Türkiye’nin İlk Yapay Zeka Kanun Teklifi: Avrupa Birliği Yapay Zeka Yasası Kapsamında İnceleme
- Paksoy
- 8 Eyl
- 4 dakikada okunur
Yapay zekanın toplumsal hayat, ekonomi ve hukuk sistemi üzerindeki etkileri, küresel ölçekte düzenleyici girişimlere duyulan gereksinimi her geçen gün daha da belirgin hale getirmektedir. Bu çerçevede, Avrupa Birliği'nin Yapay Zeka Yasası, risk temelli ve kapsayıcı yaklaşımıyla uluslararası arenada emsal teşkil eden önemli bir düzenlemedir. Türkiye’de ise, Gergerlioğlu tarafından hazırlanan ve 24 Haziran 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan Yapay Zeka Kanun Teklifi (“Teklif”), konunun gündeme ilk kez yasal bir metin düzeyinde taşınması dolayısıyla önemli bir girişim olarak kabul edilmektedir.
Bu yazımızda AB'nin kapsamlı Yapay Zeka Yasası ile hala komisyon sürecinde olan Türkiye Yapay Zeka Kanun Teklifi birlikte incelenecektir.
Yapay Zekanın Tanımlanması Bakımından
AB Yapay Zeka Yasasında yapay zeka sistemi, “farklı düzeylerde özerklikle çalışacak şekilde tasarlanmış ve kullanıma açıldıktan sonra uyum sağlayabilen, açık veya örtük amaçlar doğrultusunda aldığı girdilerden çıkarım yaparak öngörü, içerik, tavsiye üretebilen, fiziksel ya da sanal ortamları etkileyebilecek kararlar gibi çıktılar sunan makine tabanlı sistemi ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.
Türkiye kanun teklifinde ise yapay zeka, “İnsan benzeri bilişsel işlevleri yerine getirebilen ve öğrenme, mantık yürütme, problem çözme, algılama ve dil anlama gibi yeteneklere sahip bilgisayar tabanlı sistemleri ifade eder” şeklinde tanımlanmaktadır.
Görüleceği üzere AB Yasası ile Türkiye’deki kanun teklifi ilk olarak yapay zeka sistemlerinin tanımlanması aşamasında farklılık göstermektedir. AB’nin tanımı son derece işlev odaklı ve geniş kapsamlıdır. Buna karşın Türkçe metindeki “Yapay Zeka” tanımı çok daha dar bir çerçeve sunmaktadır. Tanım özerklik, adaptasyon yeteneği ve çıktılarının çevresel etkisine değinmemesi sebebiyle eksiktir.
Risk Sınıflandırması
AB YZ Yasası, risk temelli yaklaşım üzerine inşa edilmiştir. Buna göre yapay zeka sistemleri, kabul edilemez risk, yüksek risk, sınırlı risk veya minimal risk gibi kategorilere ayrılmakta, her bir kategoriye özgü çeşitli hukuki yükümlülükler öngörülmektedir. Özellikle yüksek riskli sistemler için şeffaflık, insan gözetimi, güvenlik testleri, veri kalitesi ve uygunluk denetimi gibi önlemler zorunlu tutulmaktadır.
Türkiye’deki Teklif, yapay zeka alanındaki ilk hukuki girişim olmasına rağmen, AB düzenlemesine kıyasla oldukça sınırlı bir çerçeveye sahiptir. Teklifte, yapay zeka sistemlerinin tanımı yapılmakta, bunların insan onuru, temel hak ve özgürlükler ile kamu yararı gözetilerek kullanılacağına dair genel ilkeler sıralanmaktadır. Ancak düzenleme, risk sınıflandırmasına ilişkin bir belirleme yapmamakta, yalnızca yüksek riskli sistemler için özel önlemler alınması gerektiğini düzenlemektedir. Bu önlemlerin ne olacağı belirsizdir.
Yapay zeka sistemlerinin geliştirilmesine ve kullanımı sırasında alınması gereken önlemlere, risk değerlendirmesine ve bunun nasıl yapılacağına dair net belirlemeler yapılmaksızın genel ifadelere yer verilmesi önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Teklif, henüz belirsiz olan önlemleri yapay zeka operatörlerinin tamamı açısından yükümlülük olarak öngörse de, risk düzeyine göre bir ayrım yapılmaksızın her geliştirici için aynı yükümlülüklerin belirlenmesi, uygulamada yeterli ve etkili bir çerçeve oluşturmak hedefine ulaşmada yetersiz görünmektedir.
Denetim Organı
AB düzeyinde yeni bir Yapay Zeka Ofisi (AI Office) kurulmuş, üye devletlerde ise denetimden sorumlu ulusal makamların oluşturulması öngörülmüştür.
Türkiye teklifte denetim mekanizması bakımından bağımsız bir kurum öngörülmemiştir. Yalnızca ‘ilgili denetim makamları’ ifadesine yer verilmiş ve detayların ikincil düzenlemeler ile ele alınması öngörülmüştür.
Avrupa Birliği Yapay Zeka Yasası, denetim açısından merkezi ve sistematik bir yapı öngörmektedir. AB’de Yapay Zeka Ofisi (AI Office) ve üye devletlerdeki ulusal denetim kurumları, yapay zeka sistemlerinin risk sınıflandırmasına uygun olarak denetlenmesini sağlayacaktır. Örneğin yüksek riskli sistemler için düzenli uygunluk değerlendirmeleri, raporlama ve şeffaflık yükümlülükleri zorunlu tutulmuştur. Denetim süreçleri açıkça tanımlanmıştır ve yaptırımları bellidir.
Buna karşılık, Türkiye’deki Yapay Zeka Kanun Teklifi’nde denetim mekanizmaları daha belirsiz ve çerçeve niteliğindedir. Teklifte, yapay zeka sistemlerinin ilgili denetim makamlarına kaydı ve uygunluk değerlendirmesine tabi tutulması öngörülse de, hangi kurumun hangi kapsamda denetim yapacağı, denetim süreçlerinin nasıl işleyeceği ve yükümlülükler somut olarak belirtilmemiştir. Ayrıca yüksek riskli sistemler ile düşük riskli sistemler arasında bir ayrım yapılmamış, bütün sistemler için genel ve standart yükümlülükler öngörülmüştür.
Paydaşların ve Kamuoyunun Katılımı
Avrupa Birliği Yapay Zeka Yasası hazırlanırken, düzenlemenin kapsayıcılığı ve uygulanabilirliği açısından çok sayıda kurumun, uzman kişi ve paydaşın görüşü sistematik bir şekilde alınmıştır. Söz konusu süreçte, üye devletler, pazar temsilcileri, akademik çevreler ve sivil toplum kuruluşları ile geniş çaplı istişareler yapılmış, halkın ve ilgili tarafların geri bildirimleri tasarının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu katılımcı ve kapsayıcı yaklaşım, yasanın hem teknik açıdan uygulanabilirliğini artırmış hem de toplumsal meşruiyetini güçlendirmiştir.
Kanımızca, Türkiye’de de yapay zekanın düzenlenmesi aşamasında sivil toplumun, akademik çevrelerin, sektör temsilcilerinin ve halkın görüşlerinin alınması, ihtiyaçların tespiti ve yanıtlanması bakımından önemlidir.
Sonuç
Sonuç olarak, Avrupa Birliği Yapay Zeka Yasası ile Türkiye’de sunulan Yapay Zeka Kanun Teklifi arasında özellikle kapsam bakımından belirgin farklar görülmektedir. AB düzenlemesi, risk temelli, ayrıntılı ve bağlayıcı hükümler içermekte, sistematik denetim ve yaptırım mekanizmaları öngörmektedir, Türkiye’deki Teklif ise daha çok çerçeve niteliğindedir. Düzenleme, genel ilkeler ve etik standartlar düzeyinde kalmaktadır. Özellikle denetim mekanizmaları ve risk ayrımı konularında Teklif, somut uygulama yöntemlerini, sorumluluk paylaşımını ve en önemlisi denetleyici mekanizmaları açık şekilde ifade edememektedir.
Ülkemizde, hukuki düzenlemelerde sıklıkla görüldüğü üzere, bir konunun temel çerçevesi kanunla belirlenirken konuya dair detaylar yönetmelik veya benzeri ikincil düzenlemelere bırakılmaktadır. Ancak yapay zeka, tarihin en kayda değer teknolojik atılımlarından biri olarak, toplumsal, ekonomik ve hukuki etkileri bakımından benzersiz bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, söz konusu teknolojinin yasal dayanaklarının asıl kanun düzeyinde kapsamlı, somut ve bağlayıcı hükümlerle ele alınması zorunludur. Dolayısıyla, teklifin mevcut hali, yapay zekanın tespit edilmiş bütün getirilerinin ve risklerinin etkin şekilde düzenlenmesi bakımından tatmin edici değildir.
Yine de, Türkiye’nin AB düzenlemelerine adaptasyon eğilimi ve yapay zekanın hukuki çerçevesini oluşturma yönündeki bu ilk adımı, gelecekte daha ayrıntılı ve uluslararası standartlarla uyumlu düzenlemelerin geliştirilebileceğini işaret etmektedir.
