Doktorun Suçu Bildirmemesi Suçu-4
- Paksoy
- 21 Kas 2024
- 4 dakikada okunur
MUKAYESELİ HUKUK BAKIMINDAN İNCELEMELER VE GENEL DEĞERLENDİRME
Karşılaştırmalı hukuk sistemleri incelendiğinde hekimin suçu bildirme yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin bazı kriterlere göre sınıflandırıldığı görülmektedir. Belirli ağırlıktaki suçlar arasında ayrım yapan, suçun şikayete tabi olup olmamasına, planlanan, işlenmekte olan, işlenmiş olan suça göre veya mağdurun niteliğine göre ayrım yapan yahut herhangi bir ayrım gözetmeksizin hekimi yükümlü tutan çeşitli hukuk sistemlerinden bahsetmek mümkündür.
Önceki başlıklarda da bahsedildiği üzere Türk hukuk sistemi kamu hastanelerinde görev yapmakta olan hekimlere şikayete bağlı olmayan, başka bir deyişle re’sen takip edilecek suçları bildirme yükümlülüğü getirmişken; özel hastanelerde veya kendi muayenehanelerinde görev yapmakta olan hekimlere ise şikayete tabi olanlar da dahil her türlü suçu bildirme yükümlülüğü getirmektedir. Bu ayrım aynı görevi yapmakta olan aynı sıfata sahip hekimlerin yalnızca çalıştıkları yerin hukuki statüsü sebebiyle farklı derecede sorumluluklara tabi tutulması anlamına gelmekte ve gerekçelendirilebilecek bir dayanağı olmaması sebebiyle doktrinde sıklıkla eleştirilmektedir.
Amerikan hukuk sistemi, eyaletler içerisinde benzer düzenlemelere sahip olsa da bazı eyaletlerde çeşitli farklılıklar göze çarpmaktadır. Tıbbi etik kurallarını düzenleyen“Code of Medical Ethics” doktor-hasta gizliliğinin korunmasını ve önemini vurguladıktan sonra hangi durumlarda ihlal edilebileceğini ve hukuka uygunluk sebebi sayılabileceğini düzenlemektedir. Dolayısıyla Amerika’nın çoğu eyaletinde, sayılı bazı katalog suçlarda bildirim yükümlülüğünün zorunlu olduğu söylenebilecektir. Bu suçların dışında kalan durumlarda doktor-hasta gizliliğinin korunması esastır. Eyalet uygulamaları bütünüyle incelendiğinde, Kanada ve Avusturalya örneklerinde de rastlandığı gibi, özellikle çocuk istismarı suçunun bildirilmesi konusunda keskin bir tutum izlenildiği görülmektedir. Bildirim yükümlülüğünü en geniş çerçevede uygulayan eyaletlerden biri olarak Hawaii örneği gösterilmektedir. Öyle ki, Hawaii, bu konudaki en geniş kapsamlı yasaya sahiptir. Hekim, bıçak veya kurşun yarasını; ciddi şekilde sakat bırakacak, ölüme neden olacak veya kişinin bilincini kaybetmesine sebep olacak yaralanmaları; şiddet kullanımından kaynaklanan veya şüpheli/olağandışı bir şekilde meydana gelen yaralanmaları; ağır yaralanma veya ölüm içeren motorlu araç çarpışması durumlarını ‘polis şefine’ bildirmekle yükümlüdür.
Avusturya, cinayet ve ağır yaralama suçlarına bildirim yükümlülüğü getirerek tıpkı Amerika örneğinde olduğu gibi suç tipine göre bir ayrım yaparken, İngiliz hukukunda sağlık mesleği mensubunun bildirim yükümlülüğüne ilişkin genel bir düzenleme olmadığı görülmektedir.
Almanya, suç tipi bakımından bir ayrım yapmamış ancak sağlık mesleği mensuplarının görevlerinin icrası sırasında fark ettikleri, planlanan veya işlenmekte olan suçları bildirmekle yükümlü olduklarını düzenlemiştir. Bu düzenlemenin hedeflediği sonuç, suçlunun cezalandırılması değil, suçun önlenmesi olarak gösterilmektedir.
Hekimlerin bildirim yükümlülüklerinin sınırlarını diğer ülkelere göre çok daha geniş tutan hukuk sistemlerine ise Portekiz örnek gösterilebilir. Portekiz, suçun failinin sağlık mesleği mensubunca bilinmemesi halinde dahi bildirim yükümlülüğü öngörmekle beraber, bahse konu suç şikayete tabi ise bildirim yükümlülüğünün şikayetin gerçekleştirilmiş olması halinde başlayacağını düzenlemektedir. Fransa, hekimin suç bildiriminde bulunmasını mesleki sırrın ifşa edilmesi suçunun hukuka uygunluk nedeni saymakta; hekimin suçu bildirmemesi halinde ise suça ilişkin bilgileri mesleki sır kapsamında değerlendirerek dolaylı şekilde bildirim yükümlülüğünü hekimin takdirine bırakmaktadır.
Genel bir değerlendirme yapıldığında, ülkemizdeki düzenlemelerin özellikle kıta avrupası ülkelerinin düzenlemelerine kıyasla hekimlere çok daha geniş çerçevelerde sorumluluk yüklediği dikkat çekmektedir. Bildirim yükümlülüğünün geniş kapsamı, suçun bildirilmesi halinde mağdurları çok daha büyük zararlara sokabilmekte, aksine, sağlanması hedeflenen menfaat yine kanun koyucu eliyle engellenebilmektedir. Ancak bildirim yükümlülüğünü Fransa uygulamalarında olduğu şekilde tamamen hekimin takdirine bırakmak, Türkiye’nin sosyal koşulları incelendiğinde bildirim ile sağlanması beklenen yararı atıl hale getirmek anlamına gelecektir. Zira bu hekimlerin tehdit veya cebir yoluyla bildirme iradelerinin engellenmesi, hali hazırda ciddi bir problem olan hekime şiddetin artması gibi sonuçlar doğuracaktır. Bir diğer yöntem, çerçeveyi kısmen daraltarak hekimlerin suçu bildirme yükümlülüklerinin kanunda katalog suçlar halinde sayılması olarak gösterilebilir. Kanunda niteliği itibariyle ağır cezalar öngörülen, kasten öldürmeye teşebbüs, ağır yaralama ve Anglo-Sakson sistemlerinde bu başlık altında düzenlendiğine daha sık rastlanan çocuk istismarı ve ihmali gibi suçlar bildirim yükümlülüğü kapsamında tutularak; katalog haricinde kalan suçlar için hekime menfaat- zarar değerlendirmesi yapmak suretiyle takdir hakkı tanınması isabetli olacaktır.
SONUÇ
Hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin temelini güven ilişkisi oluşturmaktadır. Bu ilişkinin tesisi amacıyla, hekimin meslek faaliyeti kapsamında edindiği bilgiler mesleki sır olarak kabul edilerek ihlali halinde çeşitli yaptırımlar düzenlenmiştir. Buna karşılık Türk Ceza Kanunu’nda, mesleki faaliyetleri sırasında bir suçun işlendiği yönünde izlenimde bulunan hekimlere bu durumu yetkili merciilere bildirme yükümlülüğü düzenlenmektedir. Kanun koyucu, bu iki yükümlülüğün çatıştığı hallerde kamu düzeni gerekçesiyle suçun bildirilmesini özel hayatın gizliliği hakkından üstün tutmaktadır. Kamu hastanelerinde görev yapan hekimler, kamu görevlilerinin yükümlülüğüne ilişkin 279. Madde uyarınca; özel hastanelerde veya kendi muayenehanelerinde görev yapan hekimler ise sağlık personelinin yükümlülüğüne ilişkin 280. Madde uyarınca sorumlu tutulmaktadır. Bu iki madde, doğuracağı cezai sonuçlar bakımından farklılık ihtiva etmekte ve uygun bir gerekçesi olmaması yönünden doktrinde sıklıkla eleştirilmektedir. Eleştirilen bir diğer konu ise, bildirim
yükümlülüğünün, kamu görevlisi doktorlar açısından yalnızca şikayete tabi olmayan suçlar için; kamu görevlisi olmayan doktorlar açısından ise her suç tipi için doğmasıdır.
Diğer hukuk sistemleri incelendiğinde, suç tipine, suçun şikayete tabi olup olmamasına, suçun planlanması ve icrasına göre çeşitli ayrımlar yapan; ayrım gözetmeksizin sorumluluk yüklenen veya yükümlülüğü açık veya zımni şekilde hekimin takdirine bırakan düzenlemeler olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, Kıta Avrupası hukuk sistemlerinin çoğunlukla doktor-hasta gizliliğini önde tuttuğu söylenebilir. Türkiye’deki düzenlemeler kamu menfaati gerekçelendirmesiyle bildirim yükümlülüğünü önde tutsa da bu zaruret bazı durumlarda beklenmedik zararlara yol açabilmektedir. Ancak bu yükümlülüğü tamamen hekimin takdirine bırakmak, ülkemizde sıklıkla yaşanan hekime şiddet, tehdit gibi istenmeyen durumları arttırabileceğinden mümkün görünmemektedir. Bu halde kanunda ağır cezalar öngörülmüş bazı suçlar katalog halinde sayılarak, hekimlerin bu suçlar bakımından bildirile yükümlü tutulması; diğer suçlar bakımından ise hekime değerlendirme inisiyatifi verilmesi yerinde olacaktır.
.png)


