Paranın Enflasyon Karşısında Kaybettiği Değer İstenebilir mi?Munzam (aşkın) Zarar Nasıl İspatlanır?
- Paksoy
- 29 May
- 3 dakikada okunur
Türkiye’de son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon ve yasal faizin düşük kalması para alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğramasının zarar kapsamında istenip istenemeyeceği meselesini tekrar gündeme taşımıştır.
Paranın Enflasyon Karşısında Kaybettiği Değer İstenebilir mi?
Alacağın değer kaybının zarar olarak istenmesi TBK 122’de düzenlenen munzam (aşkın) zarar kapsamında mümkündür. Esas mesele bu zararın nasıl ispat edileceğidir.
Bazı mahkemelere göre salt enflasyonun varlığının, döviz kurlarındaki artış veya paranın genel alım gücü kaybı munzam zararın varlığını ispat için yeterli değildir. [1] Alacaklının, temerrüt faizini aşan, somut, kişisel ve borçlunun temerrüdü ile doğrudan illiyet bağı bulunan bir zararının olduğunu kanıtlaması gerekmektedir.
Bu kararlara göre:
“Ülkedeki ekonomik koşullar, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki yükseliş yahut alım gücü kaybı vs.. ekonomik nedenlere dayalı olarak salt munzam zararının talep edilemez”
"Mücerret enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin, temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez"
"Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz"
"Salt ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar munzam zararın kanıtı olarak kabul edilemez"
Bu çizgideki kararlara göre munzam zararın somut veriler ile ispatlanması gerekmektedir. Örneğin alacaklı,
"alacağın zamanında ödenmemesi nedeniyle aynı gün vadesi gelmiş bir borcu ödemek için daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kaldığını, “para alacağı zamanında ödense idi, elde edeceği para ile karşılayacağı bir ihtiyacı için temerrüt faizinden daha yüksek bir oranla başkasından ödünç aldığını”, "yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde gerçekleşen bu fark sebebiyle daha yüksek kurdan ödediğini” ortaya koymalıdır.
Veya alacaklı,
“parayı zamanında elde etmiş olsaydı onu, değer kaybından etkilenmeyecek biçimde değerlendireceğini” ispatlamalıdır.
Bu sert yaklaşımın karşısında Anayasa Mahkemesi, 2017 tarihli 2014/2267 başvuru nolu kararında alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiğinin anlaşıldığı davada başvurucunun zararını ispat konusunda katı kurallara tabi tutulmasını kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeye uygun olmadığına kanaat getirmiştir.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin sonra Yargıtay 6. Dairesi’nin görüşü paranın değer kaybının sepet yöntemi ile hesaplanabilecek bir munzam zarar kalemi olduğu ve bu zararın ispatında daha esnek davranılması gerektiği yönündedir:
“alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tespit edildikten sonra, yeniden oluşturulacak munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacılar alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacıların tahsil edebilecekleri ve tahsil ettikleri faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda” munzam zarar talep edilebileceği görüşü savunulmaktadır.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 4.3.2019, E.2018/1494, K.2019/932)
6. Hukuk dairesi 2025 tarihli kararlarında, hiperenflasyon dönemlerinde değer kaybı zararının sepet yöntemi ile hesaplanabileceği, zararın varlığının karine olduğu yönünde karar verirken, normal enflasyon dönemlerinde munzam zararın daha somut olarak ortaya konulmasının beklenebileceğini ifade etmiştir. (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 13.01.2025, E.2024/3534, K.2025/15)
Son olarak AİHM nezdinde Yargıtay daireleri arasındaki munzam zararın ispatına yönelik içtihat farklılığının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine karar verilmiştir. [2]
Sonuç
Munzam zarar kapsamında paranın enflasyon karşısında değer kaybının talep edilebilmesi teorik olarak mümkün olmakla birlikte, uygulamada bu talebin kabulü uygulamada son derece zorlu ispat koşullarına bağlanmıştır.
Alacaklının başarılı olabilmesi için genellikle;
Borçlunun temerrüde düşmüş olması,
Temerrüt faizi ile karşılanamayan bir zararın varlığı,
Bu zararın genel ekonomik olumsuzluklardan (enflasyon, kur artışı vb.) ziyade, alacaklının kendi özel durumuna özgü, şahsi ve somut vakıalarla ortaya konulması,
Zarar ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının kurulması,
Tüm bu hususların inanılır, kesin ve net delillerle ispatlanması gerekmektedir.
Soyut, varsayımsal, genel ekonomik verilere dayalı iddialar mahkemelerce kabul görmemektedir. Alacaklının, parasını zamanında almış olsaydı ne şekilde değerlendireceğini ve geç ödeme nedeniyle bu imkândan mahrum kalarak nasıl bir somut zarara uğradığını (örneğin, daha yüksek faizle borçlanma, kaçırılan somut yatırım fırsatı, malvarlığında doğrudan azalma gibi) açıkça ortaya koyması beklenmektedir. Aksi takdirde, munzam zarar talepleri reddedilmektedir.
Fakat Yargıtay’ın bazı daireleri yüksek enflasyon nedeni ile değer kaybının karine olarak zarara neden olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve zararın sepet yöntemi ile hesaplanabileceği görüşündedir.
Hem Anayasa Mahkemesi hem de AİHM, paranın değer kaybının daha esnek ispat yöntemleri ile istenebilmesi gerektiği aksinin mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde olduğu görüşündedir. Ayrıca AİHM, Yargıtay dairelerinin ispat konusundaki farklı içtihadını adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde görmüştür. Sonuç olarak Yargıtay içtihadı, ispatta esneklik sağlanması yönünde birleştirilmelidir.
[1] Yargıtay 11. HD, 23.3.2021, E. 2020/3860 K. 2021/2759; Yargıtay 1. HD, 19.1.2022, E. 2020/1472 K. 2022/437; Yargıtay 3. HD, 25.1.2021, E. 2020/5000 K. 2021/381; Yargıtay HGK, 29.3.2022, E. 2021/938 K. 2022/401; Yargıtay 19. HD, 2.4.2019, E. 2018/1690 K. 2019/2185.
